Kırım Türkleri Tatar Tataristan Radyo meydan fm Crimean
Ana Menü  
  ANASAYFA
  TATARCA-SOZLUK
  KIRIM DAKi SOY KIRIM
  GÖÇ
  HARİTA
  MESAJ
  TATARiSTAN
  YEMEKLER
  RESiM-FOTO
  ViDEO
  SOHBET
  FORUM
  RADYO KAZAN
  RADYO MEYDAN

MAİL

ANA SAYFAN YAP

FORUM
=> Daha kayıt olmadın mı?



FORUM - Kırım Etnik Yapısı ve Tarihi

Burdasın:
FORUM => Tarih => Kırım Etnik Yapısı ve Tarihi

<-Geri

 1 

Devam->


admin
(şimdiye kadar 17 posta)
22.04.2008 06:51 (UTC)[alıntı yap]
Genellikle sanıldığının aksine, Kırım Tatarları tek bir dalgada gelerek Kırım yarımadasına yerleşmiş tek parça bir halk değildir. Konuya âşinâ olmayan pek çok kişinin kanaati, Moğol asıllı kabul ettikleri “Tatarlar”ın 13. asırda Cengiz Han ordularının Karadeniz’in kuzeyindeki ülkeleri istilâsıyla buralara yerleştiği ve bu insanların Kırım yarımadasındaki kolundan günümüze kaldığı şeklindedir. Söz konusu vakalar Kırım tarihinde çok önemli bir rol oynamış olmakla birlikte, bugünkü Kırım Tatarlarının etnik, linguistik, kültürel ve tarihî özelliklerini böyle sade bir formül ile izah edebilmek mümkün değildir.


HansarayYine konuyu dışarıdan değerlendiren kimseler, “Tatar” adının başka yerlerde de geçmişte ve bugün kullanılmış ve kullanılmakta olmasına bakarak, meselâ günümüzdeki İdil boyundaki “Tataristan” muhtar cumhuriyetini göz önünde bulundurmak suretiyle, Kırım Tatarlarının o Tatarların Kırım’daki kolu olduklarını yahut “Tatar” adı altında otokton bir millet mevcut olup, bunun bir kolunun İdil-Ural’da, bir kolunun Kırım’da, diğer kollarının da başka yerlerde yaşadıklarını düşünürler. Bu zan da gerçeği yansıtmaktan çok uzaktır.


KırımKırım tatarlarının çoğu Hanefi mezhebine bağlı olup Sünni müslümandır. Kırım Tatarlarının ana dili olarak konuştukları lehçelerin hepsi Türk dilidir. “Kırım Tatarcası” diye adlandırılabilecek tek bir lehçe veya dil yoktur. 1944 Büyük Tatar Sürgünü öncesi “Yalıboyu” tabir edilen Kırım’ın güney sahil şeridinde yaşayanlar düpedüz Osmanlıca’nın uzantısı olan büyük ölçüde Oğuz ağırlıklı bir lehçe konuşurlarken, “Çöl” tabir edilen Kırım’ın kuzey kesimlerindeki düzlük bölgelerin ve Kerç yarımadasının halkı bâriz Kıpçak özelliklerini taşıyan bir lehçeye mâliktirler. Diğer taraftan, coğrafî olarak Kırım’ın orta kesimlerinde yer alan Bahçesaray ve Karasubazar bölgelerinde konuşulan şive ise yukarıda anılan birbirinden hayli farklı dialektlerin karışımından müteşekkil bir yapı arz eder. “Orta yolak” adı da verilen ve aynı zamanda edebî Kırım Tatar Türkçesi olarak kabul edilmiş olan bu şive tam bir Oğuz-Kıpçak karışımı mahiyetiyle umum Türk dünyasında gayet orijinal bir mevkiye sahip olup, belki de bu dünyadaki hem Oğuz hem de Kıpçak grupları tarafından çok büyük ölçüde anlaşılabilen yegâne lehçeyi teşkil eder.

Bugünkü Kırım Tatarları birbirlerinden ayıran farklar yalnızca lehçe-şive farklarından ibaret değildir. Anılan şive farklılıklarına paralel olarak, fizyonomik özellikleriyle de çoğu Kırım Tatarının aslen Kırım’ın hangi bölgesinden olduğu kolaylıkla ve isabetle tahmin edilebilir. “Çöl” bölgesindekilerin nispeten çekik gözlü, çıkık elmacık kemikli bâriz mongoloid özelliklerine karşılık, Yalıboylular genellikle Akdeniz tipleriyle birbirlerinden ayrılırlarken, aynen şive hususunda olduğu gibi, Bahçesaray, Akmescit ve Karasubazar gibi orta bölgelerden gelenler fizyonomik açıdan da bu vasıfların bir karışımını teşkil ederler. Bölgeler arasındaki bu farklılıklar âdetler, hayat tarzı ve kültür bakımından da geçerlidir.

Bu şekilde kabaca bir ampirik tesbit dahi, bugün Kırım Tatarları adını taşıyan halkın esas olarak tek bir tarihî halkın kesintisiz devamı olamayacağını açıkça göstermektedir. Mevcut dil ve kültür özellikleri bu halkın aslî kısmının kökünün tarihî Türk etnosuna dayandığını hiçbir şüpheye yer vermeyecek ölçüde ortaya koymaktaysa da, etnik Türk unsurların yarımadadaki hakimiyeti altında geçen çok uzun bir süreç içinde Müslümanlaşan ve/veya Türkleşen diğer etnik grupların da bu terkibe dahil olduğunu kaydetmek gerekir. Nihayet unutulmamalıdır ki, stratejik olarak yolların kesiştiği bir mevkide yer alan Kırım, en eski çağlardan beri pek çok sayıda birbiriyle akraba yahut bütünüyle farklı halkların geçtiği yahut yerleştiği bir bölge olduktan başka, burada meskûn halkların da çok geniş bir coğrafya ile daima münasebetleri olagelmiştir. Bu meyanda, Türk veya proto-Türk halkların bölgede tesbit edilebilinen mevcudiyetlerinden önce, M.Ö. IX. yüzyıldan itibaren yarımadada Kimmer, Tavr, İskit, Sarmat, Yunan ve Got hakimiyetlerinin tesis edildikleri bilinmektedir. Antik çağlardan beri de özellikle Yalıboyu’nda canlı bir ticaret ve şehirleşme olgusu var olagelmiştir.

Türk dilli halkların Kırım yarımadasında kesin olarak tesbit edilebilen en eski mevcudiyeti, terkibinde Türk dilli unsurları barındırdığı bilinen Hunların M. S. IV. asırda yarımadayı hakimiyetleri altına almalarıyla gerçekleşmiştir. Hunların varlığının Kırım üzerinde fazla kalıcı bir iz bırakmadığı anlaşılmakla birlikte, VI. yüzyılın ikinci yarısında yarımadanın kuzeyindeki bozkır (Çöl) kesiminin kısa bir süre için de olsa Türk, Göktürk Kağanlığı’nın hakimiyeti altına girdiğini kaydetmek gerekir. Bu kağanlığın dağılmasını müteakip VII. asrın ortalarına doğru Kırım’ın da yer aldığı çok geniş bir arazide bir Türk halkı olan [Hazarların]] devleti teşekkül etti.

Kudretli Hazar İmparatorluğu dönemini Kırım’ın hiç değilse bazı bölgelerinin etnik olarak Türkleşmeye başlaması açısından kritik bir devir olarak nitelendirmek mümkündür. Her ne kadar Hazar hakimiyeti yarımadanın tamamını ihata etmiyor idiyse de (güneydeki sahil şeridi kısmen Bizans idaresine tâbi idi), bu imparatorluğun bünyesinde Kırım’ın özel bir yeri olmuştur. Hazar varlığı Kırım’a öylesine damgasını vurmuştur ki, yarımadanın XV. yüzyılda bile bazı Avrupalılar tarafından “Gazaria” olarak adlandırıldığı görülür. Etnik olarak Türk olmakla birlikte Musevi bir hânedânın yönettiği Hazar İmparatorluğu’nda genellikle İslamiyet de dahil diğer dinlere tolerans gösterilmekte ve devletin bir hayli Müslüman tebası bulunmaktaydı. Bu sebepten, Kırım’da ilk Müslümanlar Hazar döneminde görülmeye başlamış olmalıdır.

Kırım’daki Hazar hakimiyeti IX. yüzyılın ikinci yarısında çöktüyse de, Asya’dan gelen yeni göçebe ve savaşçı Türk dalgaları bölgenin tedricî Türkleşme sürecini devam ettirdiler. Bu meyanda, Peçenekler X. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yarımadanın step ve dağ etekleri kısmına hâkim oldular. Adı geçen dönemde, Kırım Peçeneklerle Bizans İmparatorluğu arasındaki ilişkilerin kilit noktasını teşkil ediyordu.

Peçeneklerin ardından gelen Türk kabilesi Kıpçakların (Kumanlar) X.-XI. yüzyıllarda Karadeniz’in kuzeyindeki muazzam bozkırlarda ve Kırım’da hakimiyetlerini tesis etmeleri, yarımadanın Türkleşmesi tarihinde en önemli dönüm noktalarından birini teşkil eder. Orta Asya’dan başlayıp Doğu Avrupa’ya kadar Karadeniz’in kuzeyi boyunca yayılan bozkırlara “Deşt-i Kıpçak” Kıpçak Bozkırları adının verilmiş oluşu boşuna değildir. Kıpçaklar buranın tarihine öylesine damgalarını vurmuşlardır ki, bugün Kırım Tatarları adını verdiğimiz halkın dili ve kültürü üzerinde de Kıpçak unsuru büyük ağırlık taşımaktadır. XI. yüzyılda pek çok Kıpçak’ın İslâm’ı kabul etmiş olmasına binaen, Kırım’da ilk Müslüman cemaatlerinin teşekkülünden söz edilebilir. Zaten büyük sayıda Kıpçak’ın köle veya ücretli asker sıfatıyla Müslümanlaşarak Müslüman ülkelerde savaşçı görevini üstlenmeleriyle, Kıpçaklar ve İslâm dünyası arasında çoktan münasebetler kurulmuş durumdaydı. Nitekim, Mısır’daki köle kökenli askerler Kıpçaklardan oluştuğu gibi, Memlûk Devleti’nin bânîsi Sultan Baybars da Kırım doğumlu bir Kıpçak’dı. Kırım’ın büyük kısmındaki Kıpçak hakimiyeti XIII. yüzyılın ortalarına kadar sürdü. Bu arada yarımadanın güney sahillerinde kısa bir süre için de olsa ilk defa güneyden gelen Türk unsurlarının hâkim olduğu görülür. 1227’de Konya Sultanı I. Alâeddin Keykubat’ın emrindeki Hüsameddin Çoban Bey bir Selçuklu donanması ile Kıpçakları yenerek Sudak’ı ve çevresini ele geçirdi.

XIII. yüzyıl başlarında Cengiz Han’ın meydana getirdiği muazzam imparatorluk Kırım’ın da kaderini değiştirdi. Cengiz Han’ın ordularından bir grup ilk olarak 1223 yılında Karadeniz’in kuzeyine gelerek burada Kıpçak-Rus birleşik kuvvetlerini perişan etti. Bu zafere rağmen bölge kalıcı olmadılar. Ancak 1237’de Cengiz Han’ın torunu Batu’nun kumandasında geri dönerek benzeri görülmemiş bir kudretle önlerine gelen bütün güçleri ezerek Avrupa ortalarına kadar hemen her yeri ele geçirdiler. Kırım da böylece bu dev doğulu imparatorluğun parçası oldu. Cengiz Han’ın ölümünden kısa bir süre sonra imparatorluğun fiilen dört parçaya bölünmesiyle, Kırım yarımadası “Altın Orda” nâmıyla anılan ve başlı başına muhteşem bir imparatorluk teşkil eden devletin payına düştü.

Cengiz Han’ın kendisi gibi kurduğu ordunun ve devletin de üst kademeleri esasen Moğol’du. Bununla birlikte, asıl Moğollar devletin içinde küçük bir azınlık teşkil ettikten başka, diğer unsurların ve özellikle de Türklerin büyük payı vardı. Nitekim, Cengiz Han imparatorluğunun her birinin başında Cengiz soyundan hanların bulunduğu dört vâris imparatorluktan üçü hızla Türkleşecek ve İslâmlaşacaktır. Altın Orda’nın kalbini teşkil eden İdil-Volga boyu, Deşt-i Kıpçak ve Kırım’daki Türk unsurların yoğunluğu, zâten Cengiz ordularıyla beraber doğudan gelen unsurların Moğollardan çok daha fazla sayıda Türkleri ihtiva etmesi, Altın Orda’nın birkaç nesil içinde tamamen Türkleşmesine yol açtı. XIV. yüzyıla girildiğinde bu kudreti imparatorluk İslâmiyet’i resmen kabul etmiş durumdaydı.

Altın Orda dönemi İdil (Volga) boyu, Deşt-i Kıpçak ve Kırım’daki Türk varlığının nihaî şeklini alması bakımından büyük önem taşır. Ayrıca bu halklara yabancılar tarafından umumen “Tatar” adının verilmesi de yine bu dönemin bir hatırasıdır. Asıl “Tatar” halkı eski bir Moğol kabilesi olup, bu kabileye mensup olanların Cengiz Han devrinde üstlendikleri rol dolayısıyla fiarklı ve Garplı yabancıların Moğolları veya Cengiz Han’a tâbi olan bütün kavimleri “Tatar” tesmiye ettikleri anlaşılmaktadır. Asıl “Tatar” kabilesinin söz konusu nüfusa oranı son derece az olmakla ve çok kısa bir süre içinde tarih sahnesinden tamamen çekilmesine rağmen, isimleri Cengiz imparatorluğunun ve bilhassa da Altın Orda’nın Türk tebasına miras olarak kalmıştır. Bugün kullanılan mânâsıyla “Tatar” tabiri, Rusların Altın Orda’ya tâbi olmuş bütün Türk halklara (hattâ bazı hallerde temas ettikleri -Osmanlılar hariç- bütün Türklere) verdikleri bir isim olarak belirmektedir. Etnik ve linguistik açıdan söz konusu halkların ne “asıl Tatarlar”la, ne de Moğollarla hemen hiçbir ilişkileri yok ve hattâ kendi aralarında da (umumen Türk dilli ve Müslüman olmaları dışında) büyük farklar mevcut ise de, “Tatar” tabiri yerleşip kalmıştır. XX. yüzyıla kadar bu Türk halklarından pek çoğunun kendilerini “Tatar” olarak adlandırmadıklarını, hattâ bazılarının bu tabirden hiç hoşlanmadıklarını da kaydetmek gerekir.

Aralarında bugünkü Rusların atalarının da bulunduğu Doğu Slav halklarını iki yüz yılı aşkın bir süre hakimiyeti altında bulunduran Altın Orda devleti dönemi Kırım’da Türk-İslâm medeniyetinin kesin olarak tesis olunduğu dönemi temsil eder. Kırım’ın Müslümanlaşması bu dönemde son şeklini almıştır. Kırım böylelikle yaklaşık beş asırlık kesintisiz bir Müslüman hakimiyeti içinde bulunacaktır.

Bir dönem dünyanın en kudretli devleti durumunda bulunan Altın Orda İmparatorluğu’nun taht kavgaları içine düşmesiyle, taht üzerinde iddia sahibi olan Cengiz Han soyundan birçok prensler taraftarlarıyla birlikte imparatorluğun belirli bölgelerinde hakimiyeti ellerine geçirerek hanlıklarını ilân ettiler. Bunlardan birisi de Kırım’da üslenerek Altın Orda tahtının gerçek sahipleri olduğu iddiasında bulunan Gıyaseddin ve onun oğlu Hacı Geray’dı. Hacı Geray Altın Orda’nın tamamını elde edemediyse de, onun idaresinde XV. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Kırım’ı ve onun kuzeyindeki geniş bozkırları içine alan kudretli müstakil bir devlet teşekkül etmiş oldu: Kırım Hanlığı.

Kaynak: Kırım Tatarları
Vikipedi, özgür ansiklopedi


Cevapla:

Nickin:

 Metin rengi:

 Metin büyüklüğü:
Tag leri kapat



Bütün konular: 32
Bütün postalar: 261
Bütün kullanıcılar: 346
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
  TÜM TATARLARIN KIRIM TÜRKLERİNİN SEVGİ SAYGI VE KARDEŞLİK SAYFASI SAYFA HER GEÇEN GÜN GENİŞLEMEKTE AMACIMIZ SADECE PAYLAŞIMDIR. BİZE MAİL ATARAK VEYA MESAJ BORDUNA MESAJ BIRAKARAK ULAŞABİLİRSİNİZ BU SAYFADA GÖRDÜĞÜNÜZ EKSİKLİKLERİ VE OLMASINI İSTEDİKLERİNİZİ BİLDİRİNİZ  
Haberler  
 
 
Toplamda 146080 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol